Atelier Mole http://ateliermole.com Deneysel Atölye | Tasarım Araştırmaları Mon, 24 Jan 2022 09:24:37 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.4.9 http://ateliermole.com/wp-content/uploads/2020/06/cropped-atelier_mole_logo_1-03-1-32x32.png Atelier Mole http://ateliermole.com 32 32 Dünyaca Ünlü 10 Tasarım Müzesi http://ateliermole.com/arsivler/dunyaca-unlu-10-tasarim-muzesi/ateliermole/guncel/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dunyaca-unlu-10-tasarim-muzesi Tue, 24 Nov 2020 14:50:12 +0000 http://ateliermole.com/?p=1842 Yunanca “mouseion” kelimesinden türeyen ve kelime olarak “Müzlerin Yeri” anlamına gelen müze; mitolojide, Zeus ile Mnemosyne’nin kızları olarak bilinen tanrıçalar “müzler”e adanmış tapınağın ismidir. Sanat, doğa bilimleri ve arkeoloji alanlarında oluşturulan; toplumun ve bu disiplinlerin gelişmesine katkı sağlayan müzeler tarih bilincinin oluşması açısından da oldukça önemlidir.  Tasarım müzelerinin tarihsel gelişimine baktığımızda ise, Richard Martin’in aktardığı […]

Dünyaca Ünlü 10 Tasarım Müzesi yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Yunanca “mouseion” kelimesinden türeyen ve kelime olarak “Müzlerin Yeri” anlamına gelen müze; mitolojide, Zeus ile Mnemosyne’nin kızları olarak bilinen tanrıçalar “müzler”e adanmış tapınağın ismidir. Sanat, doğa bilimleri ve arkeoloji alanlarında oluşturulan; toplumun ve bu disiplinlerin gelişmesine katkı sağlayan müzeler tarih bilincinin oluşması açısından da oldukça önemlidir. 

Tasarım müzelerinin tarihsel gelişimine baktığımızda ise, Richard Martin’in aktardığı üzere, tarihte “iyi tasarımın örnekleri olarak kabul edilen nesnelerin halkın teşhirine sunulması 19. Yüzyıl ticaret fuarlarına dayanmaktadır.” Londra Tasarım müzesinin eski müdürü Alice Rawsthorn, tarihsel açıdan, bu nesnelerin iki farklı şekilde müzelerde sergilendiğini açıklamaktadır. İlk yaklaşım Victoria and Albert Müzesi gibi mobilya, seramik ve moda odaklı dekoratif sanatlar müzeleri, ikincisi ise, 20. Yüzyılda ortaya çıkan Amsterdam – Stedeljik Müzesi’nde olduğu gibi çağdaş sanat müzelerinin endüstriyel üretime göstermiş olduğu yoğun ilgiden doğan müzelerdir. Ayrıca Rawston, bu anlayışla ortaya çıkarılan müzelerden öncü olanın, 1932 yılında kurulan ve içerisinde dünyada tasarıma adanmış ilk küratöryel bölümün bulunduğu MoMa olduğunu da belirtmektedir.

Günümüzde ise, dijitalleşme çağı ile birlikte anlamı sorgulanmaya başlayan müze; anlam ve yönteminin dönüşmesiyle güncel temalara güncel yöntemlerle erişme imkanı sağlamaktadır. Yazının devamında, Rawston’ın işaret ettiği sınıflandırmadaki her iki gruptan da örneklerin yer aldığı 10 müzeyi bulabilirsiniz.

Dünyaca Ünlü 10 Tasarım Müzesi

China Tasarım Müzesi, Çin Sanat Akademisi’nin kampüsünde yer alan ve Portekizli tasarımcı Alvaro Aalto tarafından tasarlanmış; geniş bir koleksiyona sahip olan,16 bin metrekarelik tasarım müzesidir. Dönemsel sergilerle birlikte müzede kalıcı bir Bauhaus koleksiyonu da bulunmaktadır. Bu dikkat çekici koleksiyonun yanı sıra müzede, sanatçılar için atölyeler de bulunmaktadır. Sergilenen objeler kadar mimarisiyle de önem taşıyan müze, karakteristik “Agra red” kumtaşı ve beyaz mermer kullanılarak inşa edilmiştir. (2012-2018)

China Design Museum, Agra Red
Kaynak

A+D Müzesi, kendisini “mimarlık ve tasarım alanlarında sergiler ve programlar düzenleyen dijital ve fiziksel bir platform” olarak tanımlamakta olan A+D Museum; eğitim, sempozyum, sergi ve multidisipliner etkinlikler ile çağdaş tasarım ve mimarlık alanlarına dair konuları işlemektedir. Müzenin düzenlemiş olduğu Bauhaus okulunu ilk elden deneyimleme olanağı sağlayan Bauhaus sergisi ile atölye mekanları ve yurt odaları gibi yerleri gezerek okulun mimari yapısını inceleyebilmek mümkündür.

A+D Museum
Kaynak

Chicago Athenaeum Mimari ve Tasarım Müzesi etkinlikleri mimarlık, şehir planlaması, endüstriyel tasarım ve ürün tasarımı, grafik ve şehir planlama alanları etrafında kurgulanan bir müzedir. Müzenin misyonu, “iyi tasarıma verilen değer için halk eğitiminin ve tasarımın insan çevresi üzerindeki olumlu etkilerinin arttırılması”dır. Operasyonlarını uluslararası düzeyde sürdüren bağımsız müzede,aylık düzenlenen halka açık eğitimler de bulunmaktadır. Ayrıca, 1950 yılından bu yana “iyi tasarım ödülleri” düzenlenmekte ve ödüllendirilen tasarımlar müzede sergilenmektedir.

Chicago Attaneum Müzesi – Modern Grafik Tasarım Tarihi
Kaynak

Müzenin, 20. ve 21. yüzyılların en büyük tasarımcılarının önemli eserlerinden oluşan bir koleksiyonu da bulunmaktadır. Sergilenen dikkat çekici koleksiyonlarından biri, “Tasarımda İlk Kadınlar: Anne Swainson ve Ellen Manderfield”dır. Koleksiyon, Chicagod’a 1930 ve 1960 yılları arasında çalışmış kadın tasarımcıların ürün tasarımlarını, fotoğraflarını ve çizimlerini içermektedir. Kaynak Anne Swainson’ın en ünlü çalışma arkadaşlarından biri olan Ellen Manderfield, 1980lere kadar ev eşyaları alanında oldukça parlak bir kariyer geçirmiştir. Müzede, tasarımcıya ait modernize edilmiş televizyon ve radyo örneklerinden ilginç bir seçkinin erken dönem renderları da yer almaktadır. Müzede bulunan, modern grafik tasarım tarihi isimli koleksiyonda ise, 1930lardan 1960lara kadar kurumsal kimlik, logo, typography alanlarındaki orijinal eserleri içermektedir.

Chicago Attaneum Müzesi – Ann Swainson ve Ellen Manderfield
Kaynak

Stedelijk Müzesi – Amsterdam 1874

1874 yılında kurulduğundan bu yana, modern ve çağdaş sanat ile tasarım alanında çeşitli sergilere ev sahipliği yapan sanat ve tasarım müzesidir. Düzenlenen geçici sergilerin yanında, kalıcı bir enstelasyon olan “Stedelijk Base”de ise 19. yüzyıl dönemine ait endüstriyel tasarım örneklerinden, 3 boyutlu baskı teknolojisi kullanılarak üretilmiş ürünlere kadar çeşitli objeler yer almaktadır. Sergi, 125. Yılını, adadığı tarihi koleksiyon ile kutlamaktadır. 

Stedelijk Müzesi 125. Yıl Sergisi
Kaynak

Zürih Tasarım Müzesi  1875 – 1933

Kurulduğundan beri her yıl, dönemin öne çıkan konularına göre şekillenen temalar ile oluşturulan 5-7 sergi hazırlanmaktadır. Ayrıca birçok dijital kaynak da sunmaktadır. Ve zürich sanat üniversitesinin bir parçası olarak, araştırma, öğretme ve yayın sunma alanlarında da düzenli olarak faaliyet göstermektedir. 

Zürih Tasarım Müzesi
Kaynak

Tasarım koleksiyonu 19. yyda seri olarak üretilen nesnelere ve onların yansıttığı felsefeye adanmıştır ve  şu an 50 binden fazla nesneye sahiptir. Uluslararası tasarımı ve İsviçre tasarımının örneklerini barındırır. 

Atlanta Tasarım Müzesi 1989-2003 

“Tasarım müzesi dünyayı değiştirebilir mi?” ve “21. yüzyılın müzesi nedir?” araştırma soruları çerçevesinde tasarım anlayışını ve yaygınlaşmasını sağlamak; sergi, eğitim ve programlar ile yaratıcılık ve fonksiyonelliği bir araya getirmek amacıyla kurulmuştur. MODA (Museum of Design Atlanta), sergiler, çocuklar ve  yetişkinler için eğitim ve K-12 programı ile tasarımın hayatımızı nasıl değiştirdiğini sorgulamaktadır. AIGA 100, Elegantisma: The Design and Typography of Louise Fili, Luba Lokova: Designing the Justice, XYZ: Oyun Tasarımı’nda Alternatif Sesler, On You: Wearing Technology gibi sergiler düzenlenmiştir. Müzede işlenen güncel konuların yanında, grafik tasarım, giyilebilir teknoloji, oyun tasarımı, 3D printer gibi temalar da işlenmektedir. 

Moda – “Designing Playful Cities”
Kaynak

Vitra Tasarım Müzesi

Geçmiş ve güncel tasarımın sergilenmesi ve araştırılmasına adanan müze, tasarımın sanat, mimari ve günlük hayatla olan etkileşimini araştırmayı amaçlamaktadır. Müzenin ana binası olan Frank Gehry binasında yılda en az iki kere, Charles ve Ray Eames, Alvar Aalto, Alexander Girard üzerine düzenlenmiş geçmiş sergiler gibi kapsamlı sergiler düzenlenirken, Vitra Müze Galerisi de daha güncel ve deneysel bir yaklaşım belirleyen sergilere ev sahipliği yapmaktadır.

Bununla birlikte,Vitra Schaudepot ise modern mobilya alanı için kalıcı koleksiyondan 400 önemli eser sunmakta olan dünyadaki en önemli kalıcı sergiyi barındırırken aynı zamanda da önemli bir araştırma alanıdır. Tasarım alanı için kapsamlı bir kaynak oluşturan müzede; sıklıkla ünlü tasarımcılarla, gelecek teknolojiler, sürdürülebilirlik, mobilite ve sosyal sorumluluk gibi güncel konuları işleyen sergilerden; tarihsel konular ve ikonik tasarımcılar üzerine monografik sergiler düzenlenmektedir. Günümüzde, müzenin koleksiyonu 7000 tasarım mobilya ürünü ve 1000 tasarım aydınlatma ürünü içeren yaklaşık 20.000 eserden oluşmaktadır. 

Vitra Müzesi Kalıcı Sergisi
Kaynak

Gent Müzesi

Gent müzesi, yalnızca bir müze olmanın yanında tasarımı seven insanların bir araya gelebileceği Belçika’da tasarım kültürünün güçlendirilmesi, toplum için önemli olan sürdürülebilir, mobilite ve akıllı teknolojiler gibi konuları vurgulayabilmek için işlemektedir. Van Eyck’s Colours in Design, Lina Bo Bardi Giancarlo Palanti, “Objects Stories” gibi sergilere ev sahipliği yapmıştır. 1805’ten günümüze kadar üretilmiş ve bir araya getirilmiş 200 objeden oluşmaktadır. Koleksiyon ortak bir tema ya da kronolojik bir sıralama sunmaktansa, her bir objeyi kendi başlarına hikaye anlatıcı olarak ele almaktadır. 

Müze, 1995 yılından önce “Museum for Decorative Arts and Design” ismini kullanmaktadır, bu tarihten itibaren değiştirilen ismiyle birlikte müzenin odağı uygulamalı sanatlardan, geniş odaklı endüstriyel ve artistik tasarıma kaymıştır. 

Londra Tasarım Müzesi

1989 yılında kurulmuş ve 2016 yılında Kensington’a taşınmıştır. Taşındığından beri 2.1 milyon ziyaretçi sayısına ulaşmıştır. Müzenin amacı, tasarımın etkisini görünür kılmak ve tasarım yoluyla insan yaşamlarıyla bağlantı kurarak, tasarımın toplumdaki farkındalığını arttırmaktır. Müzede, geç dönem 1800’lerden 2000’lere kadar yapılmış sandalye tasarımlarının yer aldığı koleksiyona ek olarak, aydınlatma, arts and crafts akımına ait ürünler ve Londra taşımacılığına dair bir seçki bulunmaktadır. Tasarım müzesi, kendileri için tasarımın sergi,araştırma, kalıcı koleksiyon ve yayınlar yoluyla sürekli evrildiğini ifade etmektedir.

Victoria and Albert Müzesi

Victoria and Albert müzesi, sanat ve tasarım alanında 2 milyonu aşkın objeye ev sahipliği yapmaktadır.  Mimarlıktan heykele, tasarımdan performans sanatına kadar çeşitli disiplinlere ait olan bu objeler insan yaratıcılığının 5 binlik yılının ürünüdür. Müzede, tasarımın çeşitli dalları ve yan dallarına dair eserler yer aldığı gibi aynı zamanda tasarım tarihinin  Orta Çağ ve Rönesans, 17, 18, 19 ve 20. Yüzyıl dönemlerine ait koleksiyonlar yer almaktadır. 

Ayrıca, mücevher, gözlük, şapka, mobilya, tekstil, işlemecilik ve ayakkabı gibi özel koleksiyonları da bulunmaktadır. 

Victoria & Albert Müzesi’nin “1945 sonrası İngiliz tasarımı, savaş sonrası toplum ahlakına bir panzehir gibi geldi tasarımcılar rasyonellik ve kemer sıkma etkisinde olan bir ulusu dönüştürmek için yaratıcı çözümler buldu” diyerek tanıttığı“Savaş Sonrası Tasarım” koleksiyonunda, radyo, televizyon, afiş ve kumaş örneklerini bulmak mümkün. İncelemek için tıklayın.

Kaynaklar

What are design museums for?

Museums as a cultural institutions

Why we need museums?

UK Design Museum

Design Museum Gent

Archdaily – China Museum of Design

Vitra Design Museum

Museum of Design Atlanta

Stedelijk Museum

Chicago Museum of Attaneum and Design

Museum für Gestaltung Zürich

A plus D Museum

Victoria and Albert Museum

Dünyaca Ünlü 10 Tasarım Müzesi yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
“Arts and Crafts” Akımı http://ateliermole.com/arsivler/arts-and-crafts-akimi/ateliermole/tasarim/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=arts-and-crafts-akimi Mon, 07 Sep 2020 08:30:32 +0000 http://ateliermole.com/?p=1762 “Arts and Crafts, 19. Yüzyılın ikinci yarısında, Avrupa’da dönemin endüstriyelleşmede öncü ülkesi olan İngiltere’de ortaya çıkan, dekoratif sanatlar ve tasarım alanında etkili olan bir akımdır. İsmini İngiltere’de 1887 yılında kurulan “Arts & Crafts Exhibition Society”den almaktadır. Arts and Crafts Society, sanat, zanaat ve endüstriyel üretimle ilgili tartışmaların yürütüldüğü ve İngiltere ve denizaşırı ülkelerde sergiler düzenleyen […]

“Arts and Crafts” Akımı yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
“Arts and Crafts, 19. Yüzyılın ikinci yarısında, Avrupa’da dönemin endüstriyelleşmede öncü ülkesi olan İngiltere’de ortaya çıkan, dekoratif sanatlar ve tasarım alanında etkili olan bir akımdır. İsmini İngiltere’de 1887 yılında kurulan “Arts & Crafts Exhibition Society”den almaktadır. Arts and Crafts Society, sanat, zanaat ve endüstriyel üretimle ilgili tartışmaların yürütüldüğü ve İngiltere ve denizaşırı ülkelerde sergiler düzenleyen bir dernektir. 

Kaynak: Victoria and Albert Museum

Arts and Crafts akımı, genel anlamda endüstriyel üretime karşı çıkarak, insan emeğinin yerini makine üretiminin almasına bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır. Bu akımla birlikte, sanayileşme sonucu ortaya çıkan seri üretim ürünler kalitesiz bulunarak, daha sağlam ve kaliteli olan el işçiliği savunulmuştur. Ancak, ürünler el yapımı olduğundan maliyetler yükselmiş ve sadece belli bir kesim tarafından ulaşılabilmelerine sebep olmuştur. 

Bu akımın en bilinen isimleri John Ruskin ve William Morris’tir. Morris, şiir ve roman alanı dahil olmak üzere sanatın pek çok dalında eserler üreten ve bu alanlardaki teknikleri iyi bilen bir tasarımcıdır. Onun görüşüne göre sanatçıların pek çok teknik konusunda kendilerini geliştirmesi gerekmektedir. Ayrıca, endüstriyel üretime karşı olan Morris’e göre, sanatçılar ve zanaatkarlar arasındaki ayrım ortadan kalkmalıydı. Bu görüş sebebiyle, Arts&Crafts akımı modernizmin ve Bauhaus’un hazırlayıcısı olarak kabul edilmektedir. William Morris’in en çok bilinen üretimleri ise kitap tasarımları ve duvar kağıtları üzerine yaptığı işlemelerdir. Duvar kağıtlarını basmak için elle oyulmuş büyük tahta bloklar kullanan Morris, özellikle doğadan alınan figürleri*, el işçiliğiyle mineral ve bitki bazlı boyalarla işlemiştir.

Trellis 1864 – William Morris
Kaynak

Arts&Crafts akımından etkilenilerek, duvar kağıdından mimariye pek çok alanda ürünler verilmiştir. Ürünler, belirli bir ortak stildense, ideolojik bir temele dayanmaları sebebiyle düşünsel anlamda ortaklık göstermektedir. Mimarlık alanında bu akımın en bilindik örneklerinden biri ise “Kırmızı Ev”dir. 

Red House – Philip Webb & William Morris
Kaynak

William Morris’in Philip Webb ile gerçekleştirdiği ortak projedir. Orta Çağ mimarisinden esinlenen ve gotik mimari stilinden izler taşıyan bu yapıda en çok öne çıkan özellikler kırmızı tuğlalar ve farklı yüksekliklerdeki pencerelerdir.

1905-1920 yılları arasında Amerika’da da yayılan Arts & Crafts akımı kendini mimari alanında göstermiş ve popülerlik kazanmıştır. Bu stildeki yapılar için öne çıkan özellikler, sade formlar ve yerel malzeme kullanımı olmuştur. Aileler açısından tercih edilebilir olmaları ve yaygın olarak inşa edilmeleri sebebiyle günümüzde bu tarz yapılar Amerika’da sıklıkla restore eden yapılardan olmuştur. Bu stildeki binalardan en ünlülerinden biri de Gustav Stickley müzesine dönüştürülen binadır. 

Gustav Stickley House
Kaynak

Tasarımda Arts&Crafts Akımı

Arts & Crafts tasarımcılarının en önemlileri, Charles Rohlfs, Gustav Stickley, William Grueby, Frank Lloyd Wright ve Dirk van Erp’tir. Tasarım alanında da benzer ideolojiyi sürdüren bu akım ile ortaya çıkan ürünler, dönemin ucuz seri üretim ürünlerini eleştirirken, maliyetleri sebebiyle sadece belirli bir kesim tarafından karşılanabilmişlerdir. Makineleşmeyle birlikte yok olan sanatsal üretimleri de tasarım objelere entegre ederek, el işçiliği yüksek ürünler ortaya koymuşlardır. Ayrıca işlevselliğin de ön planda olduğu bu dönemde, malzemeyi iyi tanımak oldukça önemli olup en çok ahşap malzeme kullanılmıştır. Meşe ise en çok kullanılan ağaç türü olup, akçaağaç gibi diğer ağaç türleri de sıklıkla kullanılmıştır. Renk seçimleri ise doğal renklerden yana olmuş kahverengi ve yeşil gibi renkler öne çıkmıştır. 

Charles Rohlfs, Anna Katherine Green ile birlikte tasarladığı “Meşe Sandalye”nin Met Müzesi’ndeki açıklamasına göre, bu ürün tasarımcının en modernist eserlerinden biri sayılmaktadır. El işçiliğinin yoğun olduğu sandalyenin detaylarında Rohlfs’un tasarım ve işçilik becerileri ile Anna Katherine Green’in bilime olan ilgisi görülebilmektedir.

Charles Rohlfs – Oak Chair 1898
Kaynak

Sıklıkla kullanılan malzemelerden olan meşe ile üretilmiş bir başka ürün ise Gustav Stickley’nin 1905 yılında tasarladığı “Settee” isimli  ürünüdür. 

Gustav Stickley – Settee 1905
Kaynak: Moma

Arts & Crafts akımının önemli tasarımcılarından biri de metal işçiliği konusunda ustalaşmış Dirk van Erp’tir. Tasarımcı en çok sıcak renkler ve sade ama el işçiliği ile bezenmiş detaylara sahip masa lambası tasarımları ile bilinmektedir. 

*Dirk van Erp – 2011
Kaynak

*Bununla ilgili My Modern Met’den alınmış bir bilgiye göre: “William Morris kuş figürleri çizememektedir, kuşları çizmesi için arkadaşı ve ortağı Philipp Web’ten yardım almaktadır.”

Kaynaklar 

My Modern Met

Archdaily – Red House

Arts & Crafts 

The Art Story 

 Craftman Blog 

The Met – Dirk van Erp

Dirk van Erp

“Arts and Crafts” Akımı yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Doğal Kumaş Boyama http://ateliermole.com/arsivler/dogal-kumas-boyama/ateliermole/guncel/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dogal-kumas-boyama Fri, 04 Sep 2020 07:37:08 +0000 http://ateliermole.com/?p=1709 Günümüzde, kumaş boyamada geleneksel üretim yöntemlerine eğilim giderek artmaktadır. Çoğunlukla bitkilerin işlemden geçirilmesi yoluyla elde edilen doğal boyalar, antik zamanlarda bitkilerin yanında çeşitli böcekler kullanılarak da elde ediliyordu.  5 bin yıl öncesine dayanarak Çin’de başlayan kumaş boyamanın köklerinin Neolitik Çağa dayandığını gösteren kanıtlar olduğu bilinmektedir. Toprak örnekleri incelendiğinde elde edilen verilere göre ise, Antik Mısır’da Kral […]

Doğal Kumaş Boyama yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Günümüzde, kumaş boyamada geleneksel üretim yöntemlerine eğilim giderek artmaktadır. Çoğunlukla bitkilerin işlemden geçirilmesi yoluyla elde edilen doğal boyalar, antik zamanlarda bitkilerin yanında çeşitli böcekler kullanılarak da elde ediliyordu. 

İpek Boyama ve Üretimi Süreci – Çin
Kaynak: silk-road.com

5 bin yıl öncesine dayanarak Çin’de başlayan kumaş boyamanın köklerinin Neolitik Çağa dayandığını gösteren kanıtlar olduğu bilinmektedir. Toprak örnekleri incelendiğinde elde edilen verilere göre ise, Antik Mısır’da Kral Tutankamon’un mezarında bulunan tekstil parçalarında “alizarin” adı verilen kırmızı tonlu doğal renge rastlanmıştır. Tarih boyunca pek çok toplum bu alanda kendilerini geliştirmişlerdir. Özellikle, Antik Mısırlılar ve Fenikeliler geliştirdikleri beceriler ile bilinmektedirler. Hintliler, pamuklu kumaşlarda özelleşmişlerken, Çinliler ise ipek boyamada kendilerini geliştirmişlerdir. Doğal yöntemlerle boyanan kumaşlar, sentetik boyaların icadına kadar önemli bir ticaret ürünü olmuşlardır. 

Yünlü Kumaş Boyama 1482
Kaynak: Thereaderwiki / British Library

Doğal olarak elde edilebilen renkleri genel anlamda üç kategoriye ayırmak mümkündür. Bitkilerin kullanılmasıyla elde edilen renkler için “indigo”, hayvansal ham maddeler kullanılarak elde edilen renkler için “cochineal” ve mineraller ile elde edilenlere de “coche” denilmektedir.  Bu yöntemlerle yaygın olarak elde edilen renkler ise “alizarin”, “indigo mavisi”, “tyrian moru”, sarı ve “logwood”dur. Ticareti yapılmayacak kumaşlarda maliyeti azaltmak için, yaygın olarak bulunan ve kolay ulaşılabilen bitkilerden elde edilen renkler kullanılmıştır.  Bu şekilde en çok, sarı, kırmızı ve indigo mavisi gibi renkler elde edilebilirken, antik dönemde ve Orta Çağ’da mor ve tonundaki renkler ise daha zor bulunan ham maddelerden elde edildiklerinden bu renklerle boyanan kumaşlar daha değerli ve lüks kabul ediliyordu. 18. Ve 19. Yüzyıllarda kök boyadan elde edilmekte olan “Turkey Red” ise oldukça egzotik ve değerli bir renk olarak kabul edildi. Bu rengin Hindistan ve Türkiye’den Avrupa’ya yayıldığı bilinmektedir. Fransa’da ise aynı renk  “rouge d’Andrinople” yani  “Edirne Kırmızısı” olarak adlandırılmaktadır. Çok meşakkatli bir süreç gerektiren Turkey Red rengini elde etmek zor olsa da, elde edilen renk oldukça parlak ve solmayan bir kırmızıdır. Avrupa’ya ithal edildikten sonra İngiltere, Fransa ve Hollanda’da da üretilmeye çalışılmıştır. Yapım aşamaları uzun bir süre saklanan bu rengi elde etme sürecine dair farklı söylemler bulunmaktadır. Hatta bu rengin yapım sürecini İskoçya’ya ilk getiren kişi olan Pierre Jacques Papillon süreci tam ve eksiksiz olarak paylaşmak için 1804 yılında Balıkçılık Üretim Mütevelli Heyeti ile bir anlaşma yaparak finansal bir teşvik de almıştır. 

Kaynak: haciendalosnacimientos.com

Kumaş boyamada farklı tekniklerin bulunmasında en önemli etken kumaş türlerinin çeşitliliğidir. Yün ve ipek gibi kumaşlar boyaya batırılarak elde edilirken, pamuklu kumaşlarda ise mordanlama denilen bir teknik uygulanması gerekmektedir. Bu teknik ile kullanılan çeşitli tozlar, boyar maddelerin kumaşa daha iyi tutunmalarını sağlar ve rengin kalıcılığı için kumaşı boyama işlemine hazırlar. Mordan adı verilen bu maddeler sayesinde, aynı rengin daha açık ve koyu tonları elde edilebilmektedir. Mordanlama tekniğinde bakır, kalay, krom ve demir tozları değişik renkler elde etmek için kullanılmaktadır. “Anadolu’da ise, sirke, ekşi erik tozu, kül tozu, kireç tozu, mayalı hamur tozu ve mantar suyu da boyama işleminde kullanılmıştır.” (“Tekstil Sayfası”ndan alınmıştır.)

Kaynak: sciencedirect.com

1856 yılında ise, kimyager William Henry Perkin’in başka bir proje üzerinde çalışmaktayken, tesadüfen “mauve” adı verilen rengi keşfetmesi üzerine, doğal boyama süreci ticari bir boyut kazanmıştır.

William Henry Perkin
Kaynak: Wikimedia Commons

Bununla birlikte, Sanayi Devrimi’nin tekstil endüstrisi üzerindeki etkisiyle de, kolay ulaşılabilir ve uygulanabilir, daha hızlı sonuç verebilecek ve renk açısından tutarlı olacak sentetik boyaların kullanımı hız kazanmıştır. Ayrıca, büyük maliyet gerektiren bazı süreçler için de çözüm olarak kullanılmaktadır. Örneğin, çeşitli otellerde yenilenmesi gereken havlu ve çarşafların boyanması yöntemiyle az maliyetle çözüm elde edilmektedir. Fakat, hızlı sonuç vermeleri ve kolay ulaşabilir olmalarının yanında, yaratmış oldukları büyük çaplı toksik ve alerjik etkileri sebebiyle sentetik boyalara karşıt görüşler hızla yayılmaya başlamıştır. İnsan hayatı için yaratmış olduğu tehlikenin yanında, çevre açısından da pek çok olumsuz etki yaratmaktadır. Çünkü, üretim zincirinin pek çok aşamasında çok miktarda doğal kaynak tüketimine sebep olan tekstil sektörü, boyama, ağartma, yıkama gibi süreçlerde de çok miktarda su tüketimini gerektirmektedir. Çevre bilincinin ve sentetik boyama sürecinin olumsuz etkilerinin bilinirliğinin artması ile doğal boyama yöntemleri yeniden yaygınlaşırken, tekstil endüstrisi için de sürdürülebilir bir alternatif oluşturmaktadır. 

Kaynaklar

Britannica – Dye

Lucila Kenny Studio

Natural Dyes in Historical Egyptian Textiles

Tekstil Sayfası

Textile Dyes

The Earliest Dyes

The Ecology Center

Doğal Kumaş Boyama yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
“Sıfır Atık” Hareketi http://ateliermole.com/arsivler/1642/ateliermole/guncel/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=1642 Mon, 24 Aug 2020 08:02:00 +0000 http://ateliermole.com/?p=1642 Sürdürülebilir yaşam döngüleri ile, doğadan aldıklarımızı kullanılamaz halde doğaya geri vermek yerine, yeniden işlevsel olabilecek şekilde dönüştürmeyi amaçlayan “sıfır atık” kavramını günümüzde sık sık duymaktayız. Hızlı üretim ve tüketim alışkanlıklarının getirdiği kullan-at kolaylığı olumsuz sonuçlar doğursa da, giderek büyüyen sıfır atık hareketleri sayesinde bu konuda yeni çözüm yolları geliştirilmektedir. Peki, sık sık duyduğumuz “sıfır atık” […]

“Sıfır Atık” Hareketi yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Sürdürülebilir yaşam döngüleri ile, doğadan aldıklarımızı kullanılamaz halde doğaya geri vermek yerine, yeniden işlevsel olabilecek şekilde dönüştürmeyi amaçlayan “sıfır atık” kavramını günümüzde sık sık duymaktayız. Hızlı üretim ve tüketim alışkanlıklarının getirdiği kullan-at kolaylığı olumsuz sonuçlar doğursa da, giderek büyüyen sıfır atık hareketleri sayesinde bu konuda yeni çözüm yolları geliştirilmektedir. Peki, sık sık duyduğumuz “sıfır atık” kavramı ne anlama gelmektedir? “Sıfır Atık” fikri temel olarak, 3R de denilen (reduce, reuse, recycle)  tüketimi azaltma, yeniden kullanma ve geri dönüştürme pratiklerinin uygulanmasıdır. Ayrıca,  reddetme ve kompost yapma da zaman zaman ek olarak 3R ile birlikte kullanılmaktadır.  Sıfır atık ile maliyetli geri dönüşüm yöntemleri uygulanmadan önce, çözüm önceki adımlarda sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu sayede, doğaya ve insan hayatına faydalı alışkanlıklar geliştirilirken, enerji verimliliği ve üretim maliyetlerinin azaltılması sağlanabilecektir. Sıfır atık anlamında dünya çapında atılmış en büyük adımlardan biri, plastik market poşetlerinin kullanımının yasaklanması olmuştur. İlk olarak, 2002 yılında Bangladeş’te gerçekleştirilen bu yasak günümüzde pek çok ülkede de uygulanmaktadır. Sıfır atık hareketinin yaygınlaşabilmesi ve geri dönüşümün radikal olarak sağlanabilmesi için, politikalar bazında daha büyük adımlar gerektirmekteyken, acaba bu konuda bireysel olarak yapabileceklerimiz nelerdir? 

Sıfır atık için bireysel olarak harekete geçerken, ilk adım olan tüketimi azaltma ile başlayabilmek için, tüketim alışkanlıkları gözden geçirilebilir. Örneğin günlük hayatta sıkça kullanılan ve geri dönüşümü mümkün olmayan plastik pipet, çatal, kaşık, tek kullanımlık bardaklar, su şişeleri, streç filmler ve diş fırçaları gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamada kullandığımız ürünler sürdürülebilir alternatifleriyle değiştirmek mümkündür. Bez torba ve fileler, bambu diş fırçaları, uzun süre kullanılabilen termos ve mataralar ve balmumu, “çam ağacı reçinesi ve hindistan cevizi yağının kumaşlara emdirilmesi yoluyla elde edilen” yiyecek saklama kumaşı, geri dönüştürülemeyen atıklar yerine geçebilecek alternatifler sunmaktadır.

Mumo Wrap – Yiyecek Saklama Kumaşı
Kaynak: Mumo Wrap

İkinci adım olan, “yeniden kullanma” ise sebep olunan bireysel atıkların azaltılmasında önemli rol oynamaktadır. Yeniden kullanma, bir eşyayı çöp olmaktan kurtarmak amacıyla döngüsel ekonomi yoluyla kaynak kullanımını ve atık üretimini en aza indirmeyi hedefler. Yeniyi tüketmek ve eskiyi çöpe atmak yerine, var olanı tamir ederek ürünün kullanım ömrünü uzatmayı amaçlayan bu fikir aynı zamanda ürüne yeni bir işlev kazandırarak başka şekilde kullanmayı da içerir. Bu adım profesyonel anlamda çeşitli sektörlerde de pek çok destekçi bulmaktadır. Özellikle, çok miktarda kaynak tüketimine ve atık üretimine sebep olan moda sektöründe sıkça rastlanan kampanyalar ile desteklenmektedir. 

Geri Dönüşüm Projesi
Kaynak: H&M

Sıfır atık hareketinin önerdiği son adım olan “geri dönüşüm” için yapılabileceklerden biri bireysel atık yönetimini uygulamaktır. Farklı türdeki atıkların birbirinden ayrılması ile başlanabilecek bu adımda kompost yapımı önemli bir yer tutmaktadır. Toprak verimliliği, yeni yetişen gıdaların besin değerlerinin artması, gıda artıklarının çöpe atılmak yerine gübre olarak yaşam döngüsüne katkı sağlaması gibi birçok faydası bulunan kompost yapımı, bitkisel ve hayvansal atıkların organik gübreye dönüştürülmesi sürecidir. Kompost yapımı için gerekenler Permakültür Araştırma Enstitüsü tarafından belirtildiği gibi “azot, karbon, hava ve su”dur. Karbon kuru, sarı, kararmış bitkiler ile kağıt ve kartondan elde edilebilirken; azot ise mutfağımızdan çıkan organik yemek artıkları olarak belirtilmektedir. Bu maddelerin karıştırılmasıyla elde edilen yığınlar bekletilerek uygun nem ve havalandırma koşulları ile komposta dönüştürülmektedir. Ayrıca, kompost yapımı ve süreç boyunca oluşabilecek soruların cevapları için sayfayı ziyaret edebilirsiniz. Evde kompost yapımını kolaylaştırmak amacıyla pek çok proje gerçekleştirilmiştir. Bunlardan biri de tasarımcı, Ferdinand Fraulob tarafından geliştirilen “Activaterre” isimli kompost kutusudur. Tasarımcı, bu projesiyle şehirdeki geri dönüşüme katkı sağlamayı hedeflerken, kompostun boşaltılması aşamasında da kullanıcıya kolaylık sağlama ve içeride oluşan canlılara zarar vermeme amacını taşımaktadır.

Activaterre Kompost Kutusu
Kaynak: Activaterre

Sıfır atık ile daha sürdürülebilir çözümler anlamında, tasarım alanı daha pek çok proje sunmaktadır,  Bunlar, geri dönüştürülmüş plastiklerin kullanılması ile tasarlanan ürünler kadar, sıfır atık ambalajlar ve ürünler sayesinde de kaynakların korunması, var olan atıkların da doğaya ve insana zarar vermeden dönüştürülmesi gibi örnekleri de içermektedir. Bu yöntemler ile geliştirilen çeşitli proje örneklerini yazının devamında bulabilirsiniz. 

“Four Brothers”

Güney Koreli tasarımcı, Seungji Mun’un tasarlamış olduğu “Four Brothers” ismini verdiği 4 adet sandalyeden oluşan ürün ailesi, piyasada bulunan ahşap levhanın ölçüleri göz önünde bulundurularak, levhanın hepsi 4 adet sandalyenin parçaları olarak kullanılacak şekilde tasarlanmıştır. 4 farklı model sayesinde, tüketicinin zevkleri ve ihtiyacı doğrultusunda edinebileceği sandalyeler ile, uzun süreli kullanılabilecek tasarımlar ortaya koyduklarını belirtmiştir. 

Seungji Mun – Four Brothers

Tasarımcının, “Four Brothers”a ek olarak bir de benzer düşünceyle tasarlanmış “Economical Chair” isimli ürünü bulunmaktadır.

“Economical Chair”
Kaynak: Munseungji

Bionicraft tarafından tasarlanan ve %100 organik fiber materyal ile üretilen Alphapot ile, besin artıkları dönüştürülerek yeni bitkilerin büyüyebileceği alan sağlarken, aynı zamanda toprağa gömüldüğünde de çözünebilmektedir.

Alphapot
Kaynak: Bionicraft

2018 yılında, Fabian Engel ve Simon Oschwald tarafından mezuniyet projesi olarak geliştirilen bu proje, geri dönüştürülmüş plastikler kullanılarak düşük maliyetli protez üretimini olanaklı kılmaktadır. Kenya ve Uganda’da uygulanmaya başlayan proje, basit üretim teknikleri ile geri dönüşüm gerçekleştirirken, gelişmekte olan ülkeler için de düşük maliyetli protez ihtiyacını karşılaması sebebiyle de tasarım yoluyla bu alana katkı sağlamaktadır. 

Fabian Engel & Simon Oschwald
Project Circleg

“Huskee Cup” ise kahve kabuklarından üretilmiş tamamen geri dönüştürebilir kahve bardağıdır. Hem kafelerde hem de evlerde kullanılmak üzere farklı boylarda tasarlanmıştır. Üstelik yalnızca İngiltere’de her yıl 2.5 milyon kahve bardağının atık haline geldiği düşünülürse bu şık bardaklar, oldukça iyi bir çözüm sunmaktadır.

Huskee Cups

2018 yılında, Fin Kültür Endüstrisi tarafından gerçekleştirilen Zero Waste Bistro projesi, NYCxDesign’da geçici olarak sunulan sıfır atık bir restaurant konseptidir. İçerisindeki ikonik İskandinav mobilyaların tamamen geri dönüştürülmüş ürünler ile üretildiği bu restaurantta ayrıca tüm yiyecek ve içecekler de sıfır atık içermektedir. Tasarımcı Linda Bergroth bu proje ile, Frame Awards’ta sürdürülebilirlik ödülünün de sahibi olmuştur. 

Zero Waste Bistro

Geri dönüşüm konusunda tasarım alanı da pek çok örnek sunmaktayken, son olarak belirtilebilir ki; paketli ve tek kullanımlık ürünleri tüketmeyerek, bir eşyayı çöpe atmadan önce tamir ya da takas etmeyi ve başka bir amaçla yeniden kullanıma sokmayı düşünerek, çıkarılan az miktardaki çöpü ayrıştırarak ve organik atıkları doğal gübreye dönüştürerek büyük bir fark yaratılabilmektedir. 

Kaynaklar

Zero Waste Europe

Mun Seungji

Alphapot

Project Circleg

Plastic Bags Ban

Mumo Wrap 

Circular Economy

Kompost Yapımı

Bir Çözüm: Kompost

Activaterre

“Sıfır Atık” Hareketi yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Tasarımda “Geri Dönüşüm” http://ateliermole.com/arsivler/1601/ateliermole/guncel/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=1601 Thu, 20 Aug 2020 07:30:29 +0000 http://ateliermole.com/?p=1601 Günümüzde sıkça kullanılmakta olan geri dönüşüm kavramına baktığımızda, bunun yeni bir fikir olmadığını, yüzyıllar önce de uygulandığını görebiliriz. Kavramının kimin tarafından bulunduğu bilinmese de, çok eski çağlara dayandığı ve zanaatkarlığın gelişmesiyle hemen hemen aynı zamanlarda ortaya çıkmış olabileceği düşünülmektedir. Hatta Antik Yunan’da kırık vazo parçalarının eritilerek yeniden başka malzemeler oluşturmak için kullandığı bilinmektedir. Bununla birlikte […]

Tasarımda “Geri Dönüşüm” yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Günümüzde sıkça kullanılmakta olan geri dönüşüm kavramına baktığımızda, bunun yeni bir fikir olmadığını, yüzyıllar önce de uygulandığını görebiliriz. Kavramının kimin tarafından bulunduğu bilinmese de, çok eski çağlara dayandığı ve zanaatkarlığın gelişmesiyle hemen hemen aynı zamanlarda ortaya çıkmış olabileceği düşünülmektedir. Hatta Antik Yunan’da kırık vazo parçalarının eritilerek yeniden başka malzemeler oluşturmak için kullandığı bilinmektedir. Bununla birlikte Japonya’da da kağıt geri dönüşümü yüzyıllar boyunca uygulanan bir yöntemdir. 19. Yüzyılda ise, Sanayi Devrimi’nin etkisiyle üretimin hızlanması ve şehirlerin büyümesi ürünlerin çoğalmasına ve geri dönüşümün yeni bir boyut kazanmasına sebep olmuştur. 1870’de Paris’te çöplerin sokağa bırakılması yasaklanarak, bireysel olarak tutulması zorunlu kılınmıştır. Eugene Poubelle ise, edinilmesi zorunlu olan bu kutular için kapak kullanımını da ilk olarak Seine’de başlatarak bildiğimiz anlamda çöp kutularının kullanılmasını hayata geçiren isim olmuştur. Bu gelişmelerle birlikte, geride yalnızca organik atıklar kalacak şekilde, bu çöplerden metal ve topraktan yapılmış ürünler ayrıştırılmaya başlanmıştır. Böylece organik ve organik olmayan atıkların ayrışması ile geri dönüşümün ve kompost yapımının temellerinin oluşması sağlanmıştır. 20. yüzyılda ise geniş kullanım alanı ile üretim ve tüketim süreçlerinde radikal değişiklikler yaratan plastikler, 1970’lerde profesyonel olarak ayrıştırılmakta ve geri dönüştürülmekteydi. Günümüzde de plastikler tüm süreçleriyle birlikte ekonomik döngülerde oldukça fazla yer almaktadır. Özellikle, plastiğin geri dönüştürülme sistemlerinin geliştirilmesi büyük faydalar sağlamaktayken, sanılanın aksine plastiklerin tümü tamamen geri dönüştürülememektedir. Bugün en çok kullanılan 7 tür plastikten 2’si “çoğunlukla dönüştürülür” 2’si de “genellikle dönüştürülebilir” kategorilerinde yer almaktadır. Bu sebeple, giderek gelişen çevre hareketiyle birlikte artan sorumluluk bilinci ve değişen bakış açılarının da etkileriyle plastikler bilinçli tüketimin bir parçası haline gelmişlerdir. Böylece, tek kullanımlık plastikler yerine geri dönüştürülebilir plastikler üretilmiş ve geri dönüşüm sistemlerinde ilerlemeler kaydedilmiştir. Güncel pek çok sorun için çözüm üreten tasarım alanında da sürdürülebilirlik önem kazanmış, materyal bilgisi gelişmiş, uygulama yöntemleri dönüşmeye başlamış ve doğrudan geri dönüştürülebilen materyallerin kullanımı artmıştır. Ayrıca, işlevini tamamlamış materyalleri yeniden kullanıma sokmak için bu materyallere yeni bir işlev kazandırma yolları da tercih edilmiştir. Özellikle ambalaj atıkları konusunda pek çok yenilik uygulanırken, mobilya, oyuncak, kıyafet ve kişisel eşyalar gibi pek çok ürün de bu yollarla geri dönüştürülebilmektedir. Tasarım projelerinde de sıklıkla rastladığımız plastik geri dönüşümü, çeşitli yollarla elde edilen pek çok örnek barındırmaktadır. “Precious Plastic”, 2013 yılında Dave Hakkens tarafından plastik kirliliğini azaltmak için kurulmuş küresel bir oluşumdur ve herkesin katılımına açıktır. Oluşum, bünyesindeki makineler ile bireylere kendi geri dönüşüm şirketlerini kurma fırsatı sunarken, atıkların toplanması, dönüştürülmesi, yeni ürünler üretilmesi ve ürün satışlarının sağlanacağı pazar alanının sağlanması gibi pek çok adımı bulundurmaktadır. 

Kaynak: Precious Plastics
Kaynak: Precious Plastics

2016 yılında Selanik’te başlayan “Print your city” projesi ise, şehirde yaşayanların da katılımıyla, atık plastiklerin geri dönüştürülerek, robotik 3D baskı yöntemiyle şehir mobilyası üretimine dayanan bir projedir. Atıkların geri dönüştürülmesiyle, katılımcı ve lokal bir geri dönüşüm sağlamayı hedefleyen proje Amsterdam’da da hayata geçirilmiştir. Proje ile 800 kg plastik geri dönüştürülmüştür.

Kaynak: Print Your City

Pacifico sehpa ise, plastik geri dönüşümü ile üretilmiş ürünlere başka bir örnektir. Uzun ömürlü, iyi tasarlanmış ve sürdürülebilir ürün tasarlamayı amaçlayan Tiptoe, üst kısmını tamamen geri dönüştürülmüş pet ve plastik artıkları kullanarak ürettikleri Pacifico sehpa ile uzun ömürlü, zamansız ve estetik ürünler tasarlamanın mümkün olduğunu göstermek istediklerini belirtmektedir.

Pacifio Sehpa
Kaynak: Tiptoe

2016 yılında Emma Sicher’ın gerçekleştirdiği “From Peel to Peel” projesi ile, bakteri ile fermente edilmiş sebze ve meyve artıkları ambalaj olarak kullanılmaktadır. Scoby adı verilen bakteri sayesinde elde edilen bu materyaller kağıt, deri ve plastik ile benzer özelliklere sahip olarak, ambalaj anlamında sürdürülebilir çözüm sağlamaktadır. 

From Peel to Peel
Kaynak: Material District

EcoBirdy, kullanılmış plastik oyuncakları kolay temizlenebilen çocuklar için tasarlanan tasarım objelere dönüştürmektedir. Aynı zamanda, Avrupa’da, eski plastik oyuncakların toplanıp, geri dönüştürülmesinden, mobilya parçaları tasarımı ve üretimine kadar tüm sistemin işleyişini sağlamaktadır. 

Kaynak: EcoBirdy

Eugeni Quitlett’in Vondom için tasarladığı Ibiza serisi, tasarımcının doğduğu ve yaşamakta olduğu Ibiza’da okyanusa karışan plastik atıkların geri dönüştürülmesiyle üretilmiştir. Çeşitli renk alternatifleriyle, içeride ve dışarıda kullanılmak üzere tasarlanan, şezlong ve sandalyelerden oluşan seri, plastik kirliliğini ortadan kaldırarak yerine işlevsel ürünler sunmaktadır. 

Kaynak: Vondom

Kaynaklar

The History of Recycling Around the World

Eugene Poubelle

Precious Plastic 

Print Your City

Pacifico

From Peel to Peel

Ecobirdy

Ibiza Collection

Tasarımda “Geri Dönüşüm” yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Plastik Devrimi http://ateliermole.com/arsivler/plastik/ateliermole/tasarim/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=plastik Tue, 18 Aug 2020 12:25:11 +0000 http://ateliermole.com/?p=1565 SAS (Surfers Against Sewage)’ın verilerine göre, her gün yaklaşık 8 milyon plastik atık okyanuslara karışıyor. Her yıl, denizde yaşayan 100.000 memeli ve 1 milyon deniz kuşu denizlerdeki plastik kirliliği sebebiyle hayatını kaybediyor. Plastikler konusunda günümüzde yeni çözümler üretilmekteyken, acaba plastik ilk üretildiği günden itibaren, tarih boyunca insanlık üzerinde aynı etkiye mi sahipti? Tarihteki ilk plastikler […]

Plastik Devrimi yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
SAS (Surfers Against Sewage)’ın verilerine göre, her gün yaklaşık 8 milyon plastik atık okyanuslara karışıyor. Her yıl, denizde yaşayan 100.000 memeli ve 1 milyon deniz kuşu denizlerdeki plastik kirliliği sebebiyle hayatını kaybediyor. Plastikler konusunda günümüzde yeni çözümler üretilmekteyken, acaba plastik ilk üretildiği günden itibaren, tarih boyunca insanlık üzerinde aynı etkiye mi sahipti?

Tarihteki ilk plastikler

Plastikler ilk kez üretildiklerinde, doğal kaynakların tükeneceğine dair kaygıların da ortaya çıkmaya başladığı zamanlardı ve plastiğin üretilmesi devrim niteliğinde sürdürülebilir bir çözüm olarak görülüyordu. 

Bakalit Eşyalar
Kaynak: Science Museum

1863’te gelindiğinde ise, dönemin oldukça popüler olan oyunu bilardo için üretilen topların elde edildiği fildişinin bulunmasının giderek zorlaşması ile bir bilardo topu imalatçısı topların yapılabileceği başka bir materyal bulan kişiye verilmek üzere 10 bin dolar ödül vaad etmişti. Mucit John Wesley Hyatt tesadüf eseri hazırladığı karışımla sertleşebilen bir materyal elde etmiş ve yıllar sonra Alexander Perkes’in pamuk lifinden üretilen selülozun işlenmesiyle oluşan Parkesine’leri (selüloit) imal etmesi sayesinde, birçok şekilde işlenip, istenilen şekillere getirilebilen bu materyal, kaplumbağa kabuğu, fildişi, boynuz ve keten gibi doğal malzemelerin yerine geçmiştir. Bu keşif, insan üretiminin doğanın sınırlarını aşması anlamında oldukça önemliydi. Böylece insanlığın yeni malzemeler yaratabileceği fark edilmiş oldu. Üstelik bu gelişmenin yalnızca insanlık için değil doğa için de faydalı olduğu olacağı düşünülüyor ve selüloitler, kaplumbağa ve fil kurtarıcısı olarak görülüyordu. Plastik devrimi ise daha yeni başlıyordu. Ancak, bu keşfin ardından, selüloitten yapılan bilardo toplarının çok ses yapması sebebiyle, Parkesine’ler bilardo topu yapımında kullanılmamış olsalar da, kağıttan yapılan ilk film şeritlerinin yerine geçerek sinema filmlerinin gelişmesine katkı sağlamışlardı.

Kaynak: elvenkrafte.com
Leo Baekeland
Kaynek: sciencehistory.org

1907 yılında, Leo Baekeland doğada bulunmayan materyalleri kullanarak “bakalit” adlı yeni bir plastik materyal icat etmiştir. Bakalitlerin, seri üretime de uygun olması ile bakalitin sağladığı sonsuz olasılıklar sayesinde her şeyin şekil verilebilir ve kalıplanabilir hale getirileceği düşünülüyordu ve 30’lara gelindiğinde; bakalit eşyalar oldukça popüler olmuş özellikle bileklik ve radyo gibi ürünler yaygınlaşmış ayrıca polyester, PVC gibi polimerler altın çağlarını yaşamaya başlamıştı.

Bakalit Radyo
Kaynak: Pinterest

2. Dünya Savaşı’nda ise sentetik materyallerin kullanımı artarken, plastiğin askeri zaferler için önemli rol oynadığı düşünülmekteydi.1935’te Wallace Carothers “naylon”u icat ettiğinde, naylon savaş sırasında sentetik ipek olarak; paraşüt, halat, kask astarı yapımında kullanılmıştır. Savaşın ve Büyük Buhran’ın ardından, tekrar para harcayabilecek duruma gelen Amerikan toplumunun satın aldıkları ise artık çoğunlukla plastikten oluşmaktaydı. 

İkinci Dünya Savaşı ve savaş sonrası dönemde plastiğin yükselişi hızla artıyordu, streç filmin keşfi sayesinde yiyeceklerin ömrü uzamış ve yiyecek israfının önlenmesi mümkün olmuştur. 1940’lı yıllarda plastik, müzik endüstrisinde de kullanıma girmişken benzer yıllarda, Vermont Earl S Tupper da ilk Tupperware kasesini imal etmiştir. O yıllarda Tupperware ürünlerinin satışları da çok büyük rakamlara ulaşmıştır. Plastik birçok alanda yaygınlaşmaya başlamış, tıpkı yiyeceklerin ömrünü uzatması gibi medikal sektörde de kullanılmaya başladığında, sağladığı faydayı arttırmıştır. Uzay yarışlarıyla da bilinen 60’larda da yine plastik önemli bir yer oynuyorken, pek çok uzay aracının yapımında da kullanılıyordu. Plastiğin kullanım alanı oldukça genişlemişken, plastik malzeme kullanımı tasarım alanına da girmiş ve tasarımda yeni anlayışları ortaya çıkarmıştır.

Tasarım alanında plastik malzemeler

Diğer tüm alanlarda olduğu gibi, tasarımda da kullanılmaya başlayan plastik malzemeler, üretim biçimlerinin de değişmesiyle tasarımda yeni anlayışların ortaya çıkmasını sağlamış; plastiğin, form ve renk anlamında tasarımcıları özgür bırakması sayesinde, tasarım alanında sınırlar kalkmış ve plastik devrimi başlamıştır. İtalyan tasarım firması Kartell, polikarbonat mobilya tasarımı konusunda pek çok yeniliğe öncülük etmiş ve yenilikçi üretim teknikleri sayesinde, plastiği kaliteli bir materyal olarak çağa uygun ürünler ile yeniden adapte etmiştir.

Kartell Ürünleri
Kaynak: amara.com

Milan Polytechnic University’den mezun olan ilk kadın olan mimar ve endüstriyel tasarımcı Anna Castelli Ferrieri ve kimya mühendisi Giulio Castelli yeni üretim teknolojilerini uygulayabilecekleri, yenilikçi ürünler üretme hayallerini Kartell ile gerçekleştirme fırsatını bulmuş ve pek çok ikonik ürüne imza atmışlardır. “Anna Castelli’nin Kartell için tasarladığı ilk ürün cam elyaf takviyeli polyester reçineden yapılmış bu yuvarlak yemek masasıydı.”

Ferrieri’nin Kartell için yaptığı ilk tasarım
Kaynak: Core77

 Castelli’nin en çok ses getiren tasarımı ise Componibili olmuştur, ürünlerin çağdaş ve geleceğe dönük çizgisi sayesinde Kartell kendine has kimliğini oluşturmuş ve plastik kullanımları ile alana yön vermiştir. 

Componibili
Kaynak: Utility Design

Tasarım alanında plastik malzeme kullanımında öncü başka bir isim ise, İtalyan mimar ve ürün tasarımcısı, Stefano Giovannoni’dir.  Parlak renkler, kalın ve yuvarlak şekiller ile deneysel işler ortaya koymaktan keyif alan Giovannoni’ye göre ürün, “insanların duygularını açığa çıkarmalı ve yapıldıkları zamanın karakteristik özelliklerini yansıtmalıdır.” Ayrıca, Giovannoni’ye göre “form eğlenceyi takip eder.” 

Stefano Giovannoni ve “Rabbit Chair”
Kaynak: shop.mohd.it

Eero Aarnio, endüstriyel tasarım alanına, tasarladığı ürünlerde plastik kullanması ile pek çok yenilik sağlamıştır. Helsinki’deki evinde küçük bir ürün geliştirme laboratuvarı bulunan Aaro,  burada yeni materyaller ile denemeler yapmaktadır. Ayrıca, Aarnio, gelişen üretim teknilkleri ve yeni materyallerden çok etkilenmekte ve fiberglass teknelerin ve plastik yüzeylerin estetiğini oldukça etkileyici bulmaktadır. 1960’ların başında, Finlandiya’daki en büyük mobilya tasarım şirketi Asko’da çalışmaya başladığında fiber glass ve metal çerçeveden oluşan “Ball chair” ı tasarlamıştır. 

Eero Aarnio – Ball Chair
Kaynak: furnibay.it

60’lardan, 70’li yıllara gelindiğinde ise, plastiğe bakış açısı değişmeye başlamıştır. Tasarım alanı da bu değişimden etkilenmiş ve gelişen çevre bilinciyle, geri dönüştürülebilir plastik materyal kullanımı artmış ve var olan plastik atıkları da dönüştürmek üzere yeni üretim teknikleri geliştirilmeye başlanmıştır. 

Kaynaklar

History and Future of Plastics

Plastic Revolution

Plastic Timeline

Polymer Revolution

Plastic Fantastic 

SAS Statistics

The use of plastic in utilitarian and functional design objects 

Eero Aarnio

Aarnio Originals

Plastik Devrimi yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Covid-19 Sonrası Yaşamlarımız ve Tasarım Nasıl Etkilenecek? http://ateliermole.com/arsivler/covid-19-yasamlarimizi-ve-tasarimi-nasil-etkileyecek/tugce-ozdemir/guncel/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=covid-19-yasamlarimizi-ve-tasarimi-nasil-etkileyecek Wed, 08 Jul 2020 08:00:00 +0000 http://ateliermole.com/?p=25 Covid-19’un tüm dünyaya yayılarak pandemi haline gelmesiyle birlikte, yaşam biçimlerimiz de birçoğu kalıcı olması beklenen, çeşitli etkiler altında kaldı. Gündelik yaşam pratikleri, eğitim, gıda ve ulaşım gibi temel gereksinimler ile tüketim alışkanlıkları, iş yapma biçimleri, sanat ve tasarım gibi alanlar da bu etkiler sonrası değişimler geçirdi. Peki, bütün bu değişimler sonrası salgın hastalıkların oluşturduğu etkiler, […]

Covid-19 Sonrası Yaşamlarımız ve Tasarım Nasıl Etkilenecek? yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Covid-19’un tüm dünyaya yayılarak pandemi haline gelmesiyle birlikte, yaşam biçimlerimiz de birçoğu kalıcı olması beklenen, çeşitli etkiler altında kaldı. Gündelik yaşam pratikleri, eğitim, gıda ve ulaşım gibi temel gereksinimler ile tüketim alışkanlıkları, iş yapma biçimleri, sanat ve tasarım gibi alanlar da bu etkiler sonrası değişimler geçirdi. Peki, bütün bu değişimler sonrası salgın hastalıkların oluşturduğu etkiler, yaşam biçimlerimizi ve tasarımı nasıl etkileyecek? 

Salgın hastalıkların fizyolojik etkileri geçici iken, bir de birey ve toplum üzerinde kalıcı olan etkileri bulunmaktadır. Bireysel etkilerin başında, kaygı ve korkunun getirmiş olduğu psikolojik etkiler yer alırken; belirsizlik, salgının yayılması üzerindeki etkinin tam anlamıyla kontrol edilemez oluşu, insanların sevdiklerinden uzak olması ve kayıplar da bireylerin psikolojilerinde kalıcı ve olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir.

Pandeminin kitlesel etkilerine bakıldığında ise, özellikle gıda, sağlık ve eğitim gibi toplumun tüm kesimlerine ulaştırılması zorunlu alanlarda yaşanan aksaklıklarla birlikte, geliştirilecek yeni çözümlerin hayati olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Bunun yanında, gönüllü izolasyon ile değişen günlük yaşamlarımız yeni ihtiyaçlar doğurmuş, bu ihtiyaçların karşılanmasında yeni alışkanlıklar kazanılmasına sebep olmuştur. Örneğin, online alışverişe gösterilen talep artmış ve gıda, kitap, ev aksesuarları ve hobi sektörlerindeki satın alımlar artış göstermiştir. Eğitim ve çalışma hayatları da evlere taşınmış, dijital ortama adapte olup, hızlı operasyon yürütebilen ekipler çalışmalarına evden devam edebilmekteyken yine de bu yeni iletişim ve çalışma yöntemlerine adaptasyonda zorluklar yaşanmıştır. Online eğitimler, fırsat eşitsizliğini daha da görünür kılarken, ne yazık ki eğitimde dezavantajlı grupların imkanları yetersiz kalmış, Fransa, Çin ve Portekiz gibi ülkeler eşitsizliklerin giderilebilmesi yönünde adımlar atmıştır. Ancak, pandemi sonrası yaşam biçimleri için, evden çalışma ve online eğitimlerin ulaşım sebebiyle kaybedilen zamanın önlenmesi gibi olumlu etkileri nedeniyle kalıcı hale gelebilecekleri de öngörülmektedir. Bu süreç ile birlikte, kısa vadede yaşanan ve acil çözüm gerektiren değişimlere ek olarak uzun vadeli değişimlere de ihtiyaç duyulmaktadır. Kamusal alan kullanımlarının yeniden gözden geçirilmesi ve çevre bilincinin artması ile birlikte doğayla daha uyumlu bir hayat sürdürebilmenin yollarının aranması iş dünyasını da yeni çözümler aramaya yöneltecektir. Sağlık ve gıda sektörlerinde yaşanan aksaklıkların giderilebilmesi için yeni yöntemler geliştirilecek, bu sektörlerdeki tedarik zincirleri yeniden gözden geçirilerek, artan talepler sonucu yaşanabilecek aksaklıklar önlenmeye çalışılacaktır. 

Dolores Park in San Francisco, Calif., on Thursday, May 21, 2020.

Pandeminin genel etkileri böyleyken, Covid-19 tasarım alanında da büyük değişimlere sebep olacaktır. Virüs sonrası tasarımda “sürdürülebilirlik” ve doğayla uyumlu yaşamanın yollarını keşfetmek en önemli gündem başlıkları olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşam ve çalışma alanlarımızla olan ilişkilenme biçimlerimizin de değişmeye başladığı şu günlerde, bu alanlara doğayı daha çok entegre ederek, doğayla kurduğumuz bağları güçlendirmek çoğumuz için önem kazanacaktır. Biophilic tasarım, doğayla kurduğumuz bağların yeniden inşasının yanında, salgının yarattığı korku ve kaygı gibi duyguların azaltılmasında da olumlu etki etmektedir. Bunun sonucu olarak, “biophilic” tasarımın önemli bir trend olması beklenmektedir. Ayrıca, tasarımda kullanılacak materyallerin doğal ve sürdürülebilir olması eğilimi artacak dolayısıyla yeni ve doğal materyal arayışları ve bunlarla üretilen ürünler çoğalacaktır. Başka bir görüş de, tasarımda estetiğin yerini minimal ve ekolojik yeni yaşam şekilleriyle uyumlu, bu yaşam şekillerinin getirdiği pratikler açısından anlamlı ürünlerin artacağı ve önem kazanacağı yönündedir. Başka bir açıdan ise, teknolojik ürünlerin ve dijitalleşmenin getireceği sonuç, kullanıcı deneyimi tasarımına duyulan ihtiyacın artması olacaktır. Kısa vadede bile etkileri görülmeye başlanan dijitalleşme, uzun vadede de hayatlarımızda önemli bir yer kaplamaya devam edecek ve kullanıcı deneyimi tasarımı alanındaki gelişmelere yol açacaktır.

Salgın tamamen sona erdiğinde, birçok anlamda değişecek olan dünyaya uyum sağlama anlamında, hızlı organize olup çözüm üretebilecek ekipler fayda sağlayabilecektir. 

Kaynaklar

KPMG – İş Dünyası Gözünden Covid-19’un Etkileri Anketi

8 Ways Covid-19 Will Impact the Future of Interior Design

Smart lifts, lonely workers, no towers or tourists: architecture after coronavirus

Covid-19 will permanently change consumer behaviour

PWC – Considering the potential business impacts of the Covid-19 outbreak

Covid-19 Sonrası Yaşamlarımız ve Tasarım Nasıl Etkilenecek? yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Sürdürülebilir Tasarım Nedir? http://ateliermole.com/arsivler/surdurulebilirlik/ateliermole/tasarim/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=surdurulebilirlik Tue, 30 Jun 2020 12:45:00 +0000 http://ateliermole.com/?p=51 “Sürdürülebilirlik” hemen her alanda karşımıza çıkan, geniş kullanım alanına sahip bir kavramdır. Özellikle, küresel iklim krizinin yarattığı farkındalık ile kelimenin kullanımı artmış ve daha çok insan bu konu üzerine düşünmeye başlamıştır. Diğer yandan, kelime yaygınlaştıkça bağlamından kopmaya ve anlamını yitirmeye başlamıştır. Öyle ki, 2015’te yapılan bir ankete göre katılımcıların, %62’si iklim değişikliğinin var olduğunu kabul […]

Sürdürülebilir Tasarım Nedir? yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
“Sürdürülebilirlik” hemen her alanda karşımıza çıkan, geniş kullanım alanına sahip bir kavramdır. Özellikle, küresel iklim krizinin yarattığı farkındalık ile kelimenin kullanımı artmış ve daha çok insan bu konu üzerine düşünmeye başlamıştır. Diğer yandan, kelime yaygınlaştıkça bağlamından kopmaya ve anlamını yitirmeye başlamıştır. Öyle ki, 2015’te yapılan bir ankete göre katılımcıların, %62’si iklim değişikliğinin var olduğunu kabul ederken yalnızca %54’ü sürdürülebilirlik kavramının bu konu için anlamlı olduğunu düşünmektedir. Aynı anket verilerine göre, katılımcıların %59’u bu kavramı tamamen anladığını belirtirken, %76’sı ise pahalı olduğunu düşünmektedir. Ankete göre görülmektedir ki, sürdürülebilirlik tam olarak anlaşılmamakla birlikte insanlar üzerinde negatif bir kanı da bırakmaktadır. Anlaşıldığının aksine uzun vadede daha düşük maliyetli çözümler sunan ve gelecek açısından oldukça önemli olan sürdürülebilirlik kavramı, sık kullanılmaya başlandıkça yitirdiği anlamını yeniden kazanmak için net bir açıklamaya ihtiyaç duymaktadır. 

Fotoğraf: Alexander Abero

Dünya Enerji Vakfı, sürdürülebilirlik kavramının orijinini şöyle açıklıyor, 1713 yılında basılan Almanca bir ormancılık el kitabında ilk kez “Nachhaltigkeit” olarak kullanılan kelime, dilimize çevrildiğinde “sürekli verim” anlamına gelir ve “bir ormandan asla kendini yenileyebileceğinden daha fazla ürün almamak” felsefesini içermektedir.  Kelimenin İngilizce’ye geçmesi ise 19. yüzyılın ortalarını bulmaktadır. Ekoloji bir bilim haline gelip, bu kavram ormanlardan bütün biyolojik sistemlere uyarlanması ile birlikte “ekolojik sürdürülebilirlik” denilen, bugünkü anlamına en yakın kullanıma ulaşmıştır. Ekolojik sürdürülebilirlik, “ekosistemin temel işlevlerini sürdürme ve biyoçeşitliliği zaman içinde korumak” anlamına gelmektedir. 20. Yüzyılda, kaynakların fazla kullanılması ve fosil yakıtlara bağımlılığın artmasıyla birlikte kelimenin anlamı bir kez daha değişiyor ve 1980’lerde sürdürülebilirlik, “insanların gezegendeki yaşamının sürdürülebilirliği” mentalitesini içermeye başlıyor. Günümüzdeki kullanımına ise 1987 yılında, Birleşmiş Milletler’in “sürdürülebilir kalkınma” tanımı ile ulaşıyor: “Sürdürülebilir kalkınma, günümüzün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yetilerinden ödün vermeden sağlayan kalkınmadır.”

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bu tanımla birlikte, var olan uygulamalar sistematize edilirken, yeni metodolojiler de ortaya konulmaya başlanmıştır. 

Gelecek için çevreyi koruma bilincinin artması, tasarım metotlarında da yerini bulmuş, tasarım süreçlerinin her aşamasında sürdürülebilirlik önem kazanmıştır. İnsanın doğayla ilişkisi yeniden sorgulanırken, üretim ve tasarım biçimleri de tekrar değerlendirilerek yeni çözümler geliştirilmeye başlanmıştır. Tasarımda en çok uygulanan sürdürülebilirlik yaklaşımları; yenilenebilir kaynakların kullanılması, doğal uygulamalar ile maliyetlerin düşürülmesi, sıfır atık süreçler, doğal malzemelerin kullanılması ve yavaş tüketim ürünlerinin geliştirilmesi olmuştur. Sürdürülebilirlik yaklaşımının, üretim ve tüketim süreçlerine yansımasıyla “yeniden yapmak yerine onarmak” çözümü yaygınlaşmaya başlamıştır. Sürdürülebilirlik açısından önemli olan, karşılaşılan sorunlar için çözümleri doğadan ilhamla geliştirmeyi içeren biyomimikri yöntemi ve daha genel bir ifade olarak biyofilik tasarım önem kazanmıştır. 

2020 yılı için tasarımda trend olması beklenen sürdürülebilir yaklaşımlar ise; doğal materyal ve renk kullanımlarının artması, minimalizm, çok amaçlı ürünler ve “şık ve organik parçaların kombinasyonu” olmuştur. 

Fotoğraf: Reinaldo Kein

Kaynaklar

A Brief History of Sustainability

A Brief History of ‘Sustainability’

Sustainable interior design trends

Kapak Görseli: Anna Kadysheva 2010

Sürdürülebilir Tasarım Nedir? yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Biyofilik Tasarım Nedir? http://ateliermole.com/arsivler/biyofilik-tasarim-nedir/ateliermole/tasarim/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=biyofilik-tasarim-nedir Thu, 11 Jun 2020 11:45:48 +0000 http://ateliermole.com/?p=725 Tarih boyunca, farklı zamanlarda doğayla ilişkilenme biçimleri değişiklik gösterse de, insan ve doğa arasındaki bağ varlığını sürdürmüştür. Günümüzde de, yaşanan iklim krizi ve küresel Covid-19 pandemisi gibi radikal etkiler, insanlığı doğayla kurulan ilişki hakkında yeniden düşünmeye itmiştir. Artan çevre bilinci ve değişen yaşam biçimleri, birçok alanda olduğu gibi tasarım alanında da kendini göstermiş, tasarıma dair […]

Biyofilik Tasarım Nedir? yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Tarih boyunca, farklı zamanlarda doğayla ilişkilenme biçimleri değişiklik gösterse de, insan ve doğa arasındaki bağ varlığını sürdürmüştür. Günümüzde de, yaşanan iklim krizi ve küresel Covid-19 pandemisi gibi radikal etkiler, insanlığı doğayla kurulan ilişki hakkında yeniden düşünmeye itmiştir. Artan çevre bilinci ve değişen yaşam biçimleri, birçok alanda olduğu gibi tasarım alanında da kendini göstermiş, tasarıma dair süreçlerin gözden geçirilmesine ve doğayla ilişkili yöntemlerin tasarım süreçlerine adapte edilmesine sebep olmuştur. Yöntem haline getirilmesinden önce de var olan, insanlar üzerinde psikolojik ve fizyolojik olarak olumlu etki yaratan “Biyofilik” tasarım son zamanlarda önemi artan bir metot olarak yeniden karşımıza çıkmaktadır. Trend analistlerinin, koronavirüs sonrası dönem için çizdiği tabloda da biyofilik tasarım yöntemleri uygulamalarının artacağı öngörülmektedir. Peki, “biyofili” ve “biyofilik” tasarım nedir? 

Edward Wilson biyofiliyi şöyle tanımlar “İnsanın doğasında yer alan bir dürtü olarak, modern yaşamında bile doğaya bağlı kalma eğilimidir.” Bu eğilim, bir teori olarak ortaya atılmasından önce, Göbeklitepe’deki hayvan figürlerinde, Mısır Sfenksleri’nde, Antik Yunan tapınaklarında süsleme olarak kullanılan “acanthus” adı verilen bitki formlarında, Orta Çağ Almanyası’nın yazlık bahçelerinde de karşımıza çıkmaktadır. Art Nouveau akımında sıklıkla kullanılan, doğadan ilham alınarak yapılan işlemeler, Arts and Crafts akımının temsilcilerinden Frank Llyod Wright’ın ahşap işlemeli ve ahşap dokulu tasarımları tarih boyunca biyofilik tasarımlara örnek olarak gösterilebilir. Ancak, bu kavramın ilk ortaya konuşu 1964 yılında sosyal psikolog Eric Fromm tarafından gerçekleştirilmiş ve yukarıda tanımına da yer verilen, biyolojist Edward Wilson tarafından 1984 yılı itibariyle popüler bir kavram haline getirilmiştir. 

Biyofilik tasarımlar için, “sürdürülebilirlik” ve “süreklilik” en önemli iki nosyondur. Çünkü biyofilik tasarımlar, kesintisiz şekilde doğayla ilişkinin sürdürülmesi temeline dayandırılmaktadır. Kellert ve Calabrase’nin ortaya koyduğu şekilde, biyofilik tasarımların üç türü vardır: “dolaysız doğa deneyimi”, “dolaylı doğa deneyimi” ve “yer ve mekan deneyimi”. Dolaysız doğa deneyimi, ışık, hava, su, bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin tasarıma entegre edilmesini içerirken; dolaylı doğa deneyimi sanat eserleri, doğal renkler, biçimler ve materyaller, doğayı çağrıştıracak nesneler ve biyomimikri gibi kullanımları kapsar. Mekan ve yer deneyimi olarak, biyofilik tasarımlar ise, parça ve boşlukların entegre edildiği alanları, organize edilmiş karmaşık mekanları ve kültürel ve ekolojik olarak bağlanmış mekanları içerir. Bütün bu niteliklerin insanlar tarafından deneyimlenebilmeleri ise, duyular yoluyla gerçekleşir. 

Biyofilik tasarımlar sayesinde duyuları yoluyla doğayla temas içinde olmak, insanların ruh hallerinde olumlu etkilere sebep olmaktadır. Ofis tasarımlarında biyofilik tasarım niteliklerinin kullanılması verimliliği arttırırken, hastane odalarında da olumlu etkilere sebep olup özellikle ağrılı tedavilerde, sağaltıma sebep olmaktadır. Doğuştan sahip olunan doğayla temas halinin kopmaması isteğini gerçekleştirebilmek insanlar üzerinde olumlu etkilere sebep olurken, doğal ve sürdürülebilir çözümler üretiyor olmak da doğal ekosistemlerin devamı ve ekolojik dengenin korunabilmesi açısından da büyük öneme sahiptir. 

Pandemi sonrası yaşanacak kaygı ve stresin azaltılması ve doğayla temasa geçme isteğindeki artış ile gelişen küresel ekolojik bilinç, önümüzdeki süreçte de doğal malzeme ve renklerin kullanımı, doğal şekiller ve doğadan ilham alan sürdürülebilir çözümler olarak tasarım alanında da karşımıza çıkacaktır. 

  5 Biyofilik Tasarım Örneği

Adobe Ofisi
Kaynak: newprocontainers.com
2014 yılında Avustralya’daki en uzun bina seçilen yeşil yapı
Kaynak: designcurial.com
The Spheres Seattle
Kaynak: biofilico.com
Yaşayan Aydınlatmalar
Kaynak: biophilicdesign.co.uk
Biyofilik Kütüphane
Kaynak: biophilicdesign.co.uk

Kapak Görseli: Sou Fujimoto

Kaynaklar

14 Patterns of Biophilic Design 

Practice of Biophilic Design

What is and is not biophilic design? 

Biyofilik Tasarım Nedir? yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Tasarımda Sürdürülebilir Yaklaşımlar “Biyomimetiks” ve “Biyomimikri” http://ateliermole.com/arsivler/tasarimda-surdurulebilir-yaklasimlar-biomimetics-ve-biomimicry/ateliermole/tasarim/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=tasarimda-surdurulebilir-yaklasimlar-biomimetics-ve-biomimicry Wed, 11 Mar 2020 08:00:28 +0000 http://ateliermole.com/?p=7 Tasarım süreçlerinde çözüm odaklı, etkili sonuçlar elde edebilmek için çeşitli metodolojiler uygulanmaktadır. Prototipten üretime kadar birçok aşamada karşılaşılan sorunlar için, çeşitli fikirlerden ilham almak ve daha önceden çözülmüş sorunlar ile analoji kurarak çözüme ulaşmak mümkündür. Bu metodolojilerden biri olarak, insanlığın yüzyıllardır uyum içinde yaşadığı doğa da birçok sorunun çözümü için ilham alınabilecek geniş bir kaynaktır. […]

Tasarımda Sürdürülebilir Yaklaşımlar “Biyomimetiks” ve “Biyomimikri” yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Tasarım süreçlerinde çözüm odaklı, etkili sonuçlar elde edebilmek için çeşitli metodolojiler uygulanmaktadır. Prototipten üretime kadar birçok aşamada karşılaşılan sorunlar için, çeşitli fikirlerden ilham almak ve daha önceden çözülmüş sorunlar ile analoji kurarak çözüme ulaşmak mümkündür. Bu metodolojilerden biri olarak, insanlığın yüzyıllardır uyum içinde yaşadığı doğa da birçok sorunun çözümü için ilham alınabilecek geniş bir kaynaktır. Biyomimetik tasarım da doğadan ilham alan bir başka deyişle doğadan öğrenen bir tasarım yöntemidir. Hem biyomimetik hem de biyomimikri yöntemleri kullanılarak tasarlanmış ürünler için “biyomimetik tasarım” terimi kullanılmaktadır. Sıklıkla birbirlerine karıştırılan biyomimetik ve biyomimikri terimleri arasındaki fark nedir? 

Biyomimetik terimi, Yunanca yaşam anlamına gelen “bios” ile taklit etme anlamındaki “mimesthai” sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve yaşamı taklit etme anlamına gelir. Kavram olarak ortaya konulması sonradan gerçekleşse de, yaşamı taklit etme fikri 15. Yüzyılda Leonardo Da Vinci’nin kuşlardan esinlenerek yaptığı uçuş makinesi çizimlerine dayanmaktadır. Benzer şekilde, 19. Yüzyılda Wright Kardeşler’in de tarihte ilk kez uçan motorlu uçağı yapmak için çalışmalarına kuşların nasıl uçtuklarını anlamaya çalışarak başladıkları bilinmektedir. Biyomimetik, kavram olarak ilk kez 1950’li yıllarda Otto Schmitt tarafından ortaya konmuştur. Schmitt, biyomimetiği şöyle tanımlamaktadır: “Tersine mühendislik yoluyla, canlıların yapılarını ve işleyişlerini yeni ürünler ve teknolojiler üretmek amacıyla incelemek”. İnterdisipliner yapıdaki biyomimetik, doğadaki süreçlerin ve işleyişlerin anlamlandırılmasını içerdiğinden, fizik, kimya, biyoloji ve malzeme bilimleri gibi disiplinleri de kapsamaktadır. Biyomimetik ilk kez 1974 yılında Webster sözlüğünde “biyolojik olarak üretilmiş maddelere ve biyolojik sistem ve işleyişleri inceleyerek, doğal olanları taklit eden yapay sistemler ve mekanizmalar üretmek” olarak tanımlanmıştır. 

 Doğadan alınan ilham ve elde edilen metotlarla gerçekleştirilen biyomimetik tasarım, mühendislik ve mimari alanlarında sıkça kullanılmıştır. Biyomimetik tasarımın yaygın örneklerinden biri Eiji Nakatsu’nun yalıçapkını kuşlarından ilham alarak 1989 yılında geliştirdiği Shinkansen trenleridir. Yalıçapkını kuşları, düşük sürtünmeli bir ortam olan havadan, yüksek sürtünmeli bir ortam olan suya aerodinamik etkiye sahip olan ince gagaları sayesinde geçiş yapabilmektedir. Shinkansen trenleri de benzer şekilde açık havadan tüneldeki yüksek sürtünmeli havaya geçiş yaptığından, yalıçapkını kuşlarının gagalarının sağladığı gibi bir aerodinamik etki Shinkansen trenleri için de çözüm olmuştur. Mühendis ve kuş gözlemcisi Eiji Nakatsu, geliştirdiği Shinkansen trenleriyle birlikte, yüksek ses problemini çözmekle kalmamış aynı zamanda, %10 daha hızlı ve %15 daha az enerji tüketen trenler geliştirmiştir.

Shinkansen Trenleri

1997 yılında ise Janine Benyus ilk kez yeni bir kavram olan “biyomimikri”yi “Biomimicry: Innovation inspired by nature” isimli kitabında açıklamıştır.  Biyomimetikten farklı olarak doğayla yeniden bağ kurmayı da içeren biyomimikri, sürdürülebilir çözümler için doğadaki formlara, süreçlere, işleyişlere ve sistemlere bakılarak, bunların çözüm olarak kullanılması olarak açıklanmaktadır. Biyomimetik, biyonik ve biyomühendislik gibi kavramların çok teknik olduğunu düşünen Benyus, biyomimetik ile benzer bir yaklaşımda olan biyomimikriyi geliştirmiş fakat biyomimikri için sürdürülebilirlik kavramının önemine dikkat çekmiştir. Çünkü Benyus, tasarım sürecinde konseptten değerlendirme ve üretime kadar karşılaşabileceğimiz her sorun için doğada bir çözümün bulunduğunu ve doğayla uyumlu yöntemler geliştirmenin daha sürdürülebilir olduğunu savunmaktadır. Ayrıca, Benyus, biyomimikri ve biyomimetik arasındaki farkı ortaya koyarak, neden biyomimikri adıyla yeni bir sistem geliştirdiğini de açıklar. Biyomimikrinin odağında radikal teknolojik yenilik ve finansal başarı olduğunu belirterek, biyomimetikte eksik olanın sürdürülebilir tasarıma odaklanarak doğayla yeni bir bağ kurma yolu olduğunu açıklar. 

Biyomimikri için verilecek en iyi örneklerden biri doğadaki süreçlerden öğrenilerek geliştirilmiş BioMason şirketinin tuğlalarıdır. BioMason şirketi, kullanılan malzemenin pH derecesini değiştiren bakterilerden elde edilerek geliştirilen biyolojik tuğlalar sayesinde neredeyse hiç karbon salınımı olmadan malzemeleri birleştirebilmenin yolunu bulmuşlardır. Bu çözüm sayesinde, tuğlaların oluşturulması sırasında ihtiyaç duyulan ateşleme süreçleri ve bunların sebep olduğu karbon salınımı ortadan kalkmıştır. 

BioMason Tuğlaları

Yalnızca doğayla kurulan formsal bir analoji ile tasarlanan ürünler de biyomimetik tasarım örneği olarak kabul edilse de, sürdürülebilirlik açısından doğadaki süreçler ve sistemlerin tasarımlara uygulanması da biyomimetik tasarımlar için gereklidir. Çünkü, Benyus’un ortaya koyduğu farkın yanında biyomimetik ve biyomimikri yöntemlerinin her ikisi için de sürdürülebilir tasarımların her aşamasında kullanılacak çözümleri doğadaki işleyişten öğrenmek geçerli bir yoldur. Biomimikri ile ilgili çeşitli eğitimler ve kaynaklar için 1998 yılında kurulan ve çalışmalarına halen devam etmekte olan Biomimicry Institute kar amacı gütmeyen önemli bir kuruluştur. Ayrıca enstitünün kurmuş olduğu “Ask Nature” isimli siteden daha fazla kaynağa ulaşmak da mümkündür.

Doğadan ilham alan biyomimetik tasarımlar sayesinde enerji verimliliği arttırılabilir, sürdürülebilir çözümler üretilebilir ve kaynakların kullanımı azaltılarak, kaynaklar kendi içinde sürekiliği olan doğal yollarla sağlanabilir. Bu sayede endüstrinin doğaya olan olumsuz etkileri önlenebilirken, biyomimetri ve biyomimetiğin tasarım çözümlerine katkıları sayesinde daha etkili sonuçlar elde edilebilir. 

Kaynaklar

AskNature – Shinkansen Trenleri

Biomimicry as an Alternative Approach to Sustainability

Bio-inspired Buzzwords: Biomimicry and Biomimetics

Biomason – Revolutionary Cement

Tasarımda Sürdürülebilir Yaklaşımlar “Biyomimetiks” ve “Biyomimikri” yazısı ilk önce Atelier Mole üzerinde ortaya çıktı.

]]>