“Sürdürülebilirlik” hemen her alanda karşımıza çıkan, geniş kullanım alanına sahip bir kavramdır. Özellikle, küresel iklim krizinin yarattığı farkındalık ile kelimenin kullanımı artmış ve daha çok insan bu konu üzerine düşünmeye başlamıştır. Diğer yandan, kelime yaygınlaştıkça bağlamından kopmaya ve anlamını yitirmeye başlamıştır. Öyle ki, 2015’te yapılan bir ankete göre katılımcıların, %62’si iklim değişikliğinin var olduğunu kabul ederken yalnızca %54’ü sürdürülebilirlik kavramının bu konu için anlamlı olduğunu düşünmektedir. Aynı anket verilerine göre, katılımcıların %59’u bu kavramı tamamen anladığını belirtirken, %76’sı ise pahalı olduğunu düşünmektedir. Ankete göre görülmektedir ki, sürdürülebilirlik tam olarak anlaşılmamakla birlikte insanlar üzerinde negatif bir kanı da bırakmaktadır. Anlaşıldığının aksine uzun vadede daha düşük maliyetli çözümler sunan ve gelecek açısından oldukça önemli olan sürdürülebilirlik kavramı, sık kullanılmaya başlandıkça yitirdiği anlamını yeniden kazanmak için net bir açıklamaya ihtiyaç duymaktadır. 

Fotoğraf: Alexander Abero

Dünya Enerji Vakfı, sürdürülebilirlik kavramının orijinini şöyle açıklıyor, 1713 yılında basılan Almanca bir ormancılık el kitabında ilk kez “Nachhaltigkeit” olarak kullanılan kelime, dilimize çevrildiğinde “sürekli verim” anlamına gelir ve “bir ormandan asla kendini yenileyebileceğinden daha fazla ürün almamak” felsefesini içermektedir.  Kelimenin İngilizce’ye geçmesi ise 19. yüzyılın ortalarını bulmaktadır. Ekoloji bir bilim haline gelip, bu kavram ormanlardan bütün biyolojik sistemlere uyarlanması ile birlikte “ekolojik sürdürülebilirlik” denilen, bugünkü anlamına en yakın kullanıma ulaşmıştır. Ekolojik sürdürülebilirlik, “ekosistemin temel işlevlerini sürdürme ve biyoçeşitliliği zaman içinde korumak” anlamına gelmektedir. 20. Yüzyılda, kaynakların fazla kullanılması ve fosil yakıtlara bağımlılığın artmasıyla birlikte kelimenin anlamı bir kez daha değişiyor ve 1980’lerde sürdürülebilirlik, “insanların gezegendeki yaşamının sürdürülebilirliği” mentalitesini içermeye başlıyor. Günümüzdeki kullanımına ise 1987 yılında, Birleşmiş Milletler’in “sürdürülebilir kalkınma” tanımı ile ulaşıyor: “Sürdürülebilir kalkınma, günümüzün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yetilerinden ödün vermeden sağlayan kalkınmadır.”

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bu tanımla birlikte, var olan uygulamalar sistematize edilirken, yeni metodolojiler de ortaya konulmaya başlanmıştır. 

Gelecek için çevreyi koruma bilincinin artması, tasarım metotlarında da yerini bulmuş, tasarım süreçlerinin her aşamasında sürdürülebilirlik önem kazanmıştır. İnsanın doğayla ilişkisi yeniden sorgulanırken, üretim ve tasarım biçimleri de tekrar değerlendirilerek yeni çözümler geliştirilmeye başlanmıştır. Tasarımda en çok uygulanan sürdürülebilirlik yaklaşımları; yenilenebilir kaynakların kullanılması, doğal uygulamalar ile maliyetlerin düşürülmesi, sıfır atık süreçler, doğal malzemelerin kullanılması ve yavaş tüketim ürünlerinin geliştirilmesi olmuştur. Sürdürülebilirlik yaklaşımının, üretim ve tüketim süreçlerine yansımasıyla “yeniden yapmak yerine onarmak” çözümü yaygınlaşmaya başlamıştır. Sürdürülebilirlik açısından önemli olan, karşılaşılan sorunlar için çözümleri doğadan ilhamla geliştirmeyi içeren biyomimikri yöntemi ve daha genel bir ifade olarak biyofilik tasarım önem kazanmıştır. 

2020 yılı için tasarımda trend olması beklenen sürdürülebilir yaklaşımlar ise; doğal materyal ve renk kullanımlarının artması, minimalizm, çok amaçlı ürünler ve “şık ve organik parçaların kombinasyonu” olmuştur. 

Fotoğraf: Reinaldo Kein

Kaynaklar

A Brief History of Sustainability

A Brief History of ‘Sustainability’

Sustainable interior design trends

Kapak Görseli: Anna Kadysheva 2010